Karanlık yer zamanla aydınlanmaya başlıyordu, aklıma sevgilimin son söyledi cümle geldi. Görüşten çıkmaya çalışmamak ... Sabırla, acıyla, inatla görüşün sonunu bekledim. Onun varlığını, nefesini hala kalbimde hissedebiliyordum. Yaşıyordu, zaten Nyks kendinden birine zarar vermeyecekti, buna emindim. Ama hayatının bana bağlı olması kendimi suçlu, güçsüz ve güçlü karışımında bir yerde hissetmemi sağlıyordu. Görüşün sonunda heryer aydınlanmıştı, Nyks'a olan inancım içimde büyüyüp bir nehir oluşturmuştu. The river... Aklımdan geçen şarkıyı mırıldanırken tüm şiddetimi, öfkemi atıyor yalnızca Nyks'a ve Bella'ya olan kutsal aşkıma güveniyordum. Elim istem dışı olarak asama gitti, başımı özür dileyen bir beyefendi edasıyla öne eydim ve bunu Nyks'ın gördüğüne emindim. Gözlerimi kapatıp asamı kaldırdığımda kendimi o karanlık yerde bulmuştum. Ama bu defa farklıydı, ben adımımı attığımda heryer karanlıktı fakat iki saniye sonra beyaz bir ışık tüm yeri aydınlatmaya yetmişti sanki. Bella'yı görüyordum, yanıbaşında duran vampir ışıkla birlikte kaskatı kesilmiş, ondan uzaklaşmıştı. Benden korkuyor muydu? İşte bu harikaydı. Koşarak sevgilimi kollarımın arasına aldım. "Başardık aşkım." diyerek başına bir öpücük kondurdum.